İnsanlar.
doğup büyüdükleri,çocukluk ve gençlik çağını geçirdikleri yerleri unutabilirler
mi?
Asla unutamazlar. Ben unutamadım. Sanırım hiç kimse unutamaz Hele bu Doğu
Karadeniz' in Artvin'i olursa durum daha da değişir. Ekonomik nedenlerle terk etmiş
olduğun bu yerlerin bir gün özlemini çekersin. Büyük şehirlerin gürültüsü, her
çeşit kirliliği yaşın ilerledikçe seni iyice bunaltır. O zaman doğanın özlemini
duyar, köyün yolunu tutarsın. Çocukluk yıllarının beş sınıflı okulu tek
öğretmeni okul olmuş, altmışlı yılların insanının köylerde çeyreği bile
kalmamış. Sonra çocukluğunu, gençliğini düşünürsün.
Bu düşünce seni köyün ilk kuruluşunu bulmağa kadar götürür.
Fakat bilen yoktur köyün kuruluşuyla ilgili tarihi. Sende Artvin ve dolayları
tarihi içinde ele alırsın köyüne!. Sonra anlatmağa çalışırsın insanların
kahırlı yaşantıların!.
Artvin'in arazisi,
deniz seviyesinden başlayıp üçbindokuzyüz metreyi bulan dağları jle oldukça
engebeli bir arazi yapısı vardır. Tamamen Karadeniz iklimi etkisi altında olan
yörenin bitki çeşitliliği çok fazladır. Buralarda her çeşit orman ağacı türüne
rastlanır. Dağların başlıcaları : Kaçkar(3937),
Karçal(3539), Göze Dağı (Arsiyan 2800), Cindağı (3000), Sahara (2799),metre
yüksekliktedir.
Artvin yörelerinde yerleşim çok eski çağlara dayanır. M.Ö.
Beşbin yıllarından itibaren Türk kökenli Sümerle,le soydaşoldukları sanılan Hüriler'in
yerleştikleri saptanmıştır. Dahasonra Asurlular, Urartular hakim olmuşlardır.
M.Ö.680 yıllarından sonra Kür ve Aras boylarını, Kafkasları
aşarak gelen Saka (iskit) hakimiyetine geçmiştir. Sakaların hakimiyeti 500 yıl
olarak sürmüştür. M.S. Oğuz Partlar, Sasaniler, Bizans, Şamanlar, Hazarlar,
Alpaz(Gürcü) ve Baratlılar devirleri görülür. Daha sonra Selçukluların eline
geçen yöre Apkazya, Saltıklılar, Apkaz beylikleri ve Selçuklular arasında el
değişmesi görülür.
1240 yıllarında Moğol saldırılarına uğrayan yöre daha sonra
ilhanlı Devleti hakimiyetine geçmiştir. Bu dönemlerde yöre Cakelliler ve Çıldır
Atabekleri tarafından yönetilmiştir. Çıldır Atabek'leri devri (1520-1566)
Kanuni Sultan Süleyman zamanında son bulmuştur. 1877-1878 Osmanlı Rus savaşına
kadar yöre Osmanlı hakımiyetinde üçyüz yıl kalmıştır. ikinci Abdülhamit
döneminde Ruslarla yapılan Ayastefones Antlaşması ile Kars, Ardat'lan ve Batum
savaş ödentisi olarak Rusya'ya verilir. 3 Mart 1918 Brest- litovsk antlaşmasına
kadar kırk yıl yöre esaret içinde kalır. Bu dönemde birçok insan kaçarak başka
yerlere göç etmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonun?a yapılan Mondros Mütarekesi sonucu bu yöreler önce
ingilizlerin sonra da Gürcüler'in işgaline uğrar. Kurtuluş Savaşı sonunda 27
Şubat 1921 günü tekrar düşman ışgalinden kurtarılır.
Bu yörelerin tarihi içinde Şavşat tarihi de yer alır. Şavşat
ismi Türkçe köklere dayanmaktadır. Kara anlamında ŞAV ve Orman anlamına gelen Şad
kelimelerinin birleşmesiyle Şavşat ismi oluşmuştur. Şavşat ilçesi Artvin ilinin
kuzey doğusunda yer alan şirin bir kasabadır.
Ar'siyan, Kanlı dağlar, Cindağı ve Yalnızçam Dağları
Ardahanla olan sınırı çizerler. Kuzeye doğru yükselen engebeli ve ormanlık alan
Gürcistan sınırına kadar dayanır. Şavşat'ın yüzölçümü 1300 km. kare kadardır.
Şavşat engebeli bir araziye sahiptir. Ekilebilir arazisi
azdır. Birçok yeri ormanlıktır. Çam, köknar ve senaver ağaçları daha çok yer
tutar. Bu arazi içinde büyük düzlükler yoktur. Vadiler,arasında akan dereler,
yükseklerde küçük göller, birçok yerde şifalı suları mevcuttur. Şavşat'tan inen
sular Artvin yakınlarındaki Çoruh'a karışmaktadır.
Şavşat'ın köy sayısı 67'dir.Meydancık bucağı ve köylerinin
ana dili Gürcücedir. Diğer çoğunluktaki köyleri n anadili Türkçedir. çağatay
lehçesindedir.Ahıska şivesini andırmaktadır.
Şavşat'tan biryol Ciritdüzü, Cevizli, Kayadibi, Atalar,
Çorakl, ve Çermik köyleri üzerinden Ilıca'ya ulaşır. Ilıcadan sonra Demirkapı
Köyü vardır. Bu yol topraktır. Kış aylarında bu yolla araçla Ilıcaya ulaşım
sağlanamaz. Diğer bir yol Şartül'den ayrılarak Meydancık yoluyla Sürevan,
Akdamla ve Çermik Köylerinden sonra yine Ilıca ya varılır. Bu yolun zemini
sağlam olduğundan ulaşım buradan sağlanır.
Bu köylerin kışları çok ağırdır. Bazı yıllar üç metreye
yakın kar düşer. Birçok aile topraktan, altı aylık mahsülünü bile çıkaramaz. Bu
topraklarda; arpa, buğday, patates gibi yiyecek ürünleri bir miktar
yetiştirilir. Elma, armut, kiraz gibi meyveler bulunmaktadır. En zenginin üç,
beş ineği,yirmi otuz koyunu, bir çift öküzü bulunurdu. Bu hayvanlarla yaylaya çıkılır,
iki ay kadar yaylacılık yapılır. Bu ekim, dikim ve hayvan besleme işleri 1970
yılından sonra iyice azalmıştır. Türkiye'de doğudan batıya başlayan göç bütün
köyleri etkilemiştir. Köylerde genellikle yaşlı insanlar kalmışlardır.
" Bu yörenin
bütün köy, evleri ahşaptır. Yuvarlak ağaç tomruğundan yapılan alt katlar hayvan
barınağı (ahır) olarak kullanılır.Üst katlar çam veya köknar ağaçlarının el
hızarıyla biçilmiş kalın tahtalardan geçme olarak yapılır. Çatılar son yıllara
kadar Bedevra denen tahta ile örtülür. Bedevra nın yerini şimdi sac almıştır..
Depreme çok dayanıklı olan evlerin düşmanı Yangındır. Doğup büyüdüğüm, aşını
ekmeğini yediğim Ilıca köyüm sekiz mahalleden oluşur. Dört mahalle iç içe dördü
ise ayn ayrı mezralar şeklindedir. köyün ne zaman kurulduğuna dair bir fikrim
yoktur, Bu köylere ilk yerleşenlenn Ahıska ve Batum üzerinden gelen Türklerden
oldukları söylenir. Şive, Ahıskadan gelen Türklerin şivesiyle aynıdır. Rusya
ile yapılan son hudut tespiller'inde Ilıca köyünün Çiruğ denen yaylası Gürcistan sınırları içinde kalmıştır Şimdi
yaylacılığa Ardahan mıntıkasında olan Cenkelek
yaylasına çıkılmaktadır. Cenkelek yaylasına yedi sekiz köy çıkmakta ve çok
neşeli yaylacılık yapılmakdaydı. Şimdi yaylaya çok az 30 hane çıkmaktadır.
Yetmişli yıllara kadar köyde yıllık yiyeceği içeceği bulunan
ayağında yeni çarığı sırında kalın
paltosu olan zatlara ağa derlerdi. Abbas Ağa, Teyfik Ağa, ilyas Ağa gibi. Bizim
köyde Ağa sayılabilecek yedi sekiz kişiyi geçmezdi.
Bu cıvar köylerde kahvehane açılmazdı. Belirli kişilerin
odalarında toplanıIır sohbet edilir, hikayeter anlatılır, aşıklar gelmişse
dinlenilirdi.1932 yılına kadar eski türkçe ile okur yazarlar bulunurdu. Turan Efendi Köroğlu hoca çok saygın
hocalar?an oldukları söylenirdi. 1930-1950 yılları arasında Lagünet mahallesinden ılyas Ağa köyün
en varlıklı kişisi olduğu anlatılırdı.
Ilıca Köyü
Şavşat'ın en uzak köylerinden biri. Eski adı Cinal. Gürcistan sınırın da bir köy. Yaya olarak Şavşat'a uzaklığı
bir günlük mesafede. Yedi köyün ötesinde bir köy. Ne zaman kurulmuş, Cinal ismi niçin verilmiş köyde bilen
yok. Cumhuriyet döneminde, şifalı sularının bulunmasından dolayı ismi ILICA olarak değiştirilmiş.
Oldukça
parçalı bir arazi yapısı vardır Ilıca'nın. Uzak . mahalleleri ile oldukça geniş
bir araziye yayılmıştır. En uzak mahallesi Lagünet mahallesidir.
Lagünet derin ve kayalık bir vadinin kuzeyinde kalır. Dik
yamaçlı sıralı kayalıkların arkasında. Yine küçük bir derenin aktığı dar bir
vadi uzanır orada.
önünde iki başlı dik bir kaya yükselir. Bu kaya kilise
kayası diye anılır. Bu mahallenin her çocuğu tırmanmıştır Kilise kayasına. Çok
eskiden kalma kireçli duvar ve kazan şeklinde oyuk kalıntılar bulunmaktadır. Bu
kaya çok eskilerde belki bir şato olarak kullanılan bir yerdi. Bu kaya üzerinden
bakınca civardaki birçok alan gözler önüne serilir. Ilıca Köyünün bütün
arazisi, çayırları, bayırları , doğudaki Göze Dağı (Arsiyan dağı) ve gürcistan
sınırındaki tepeler buradan izlenebil.ir.
Lagünet mahallesinin kuzey tarafı hudut boylarına kadar
kademe kademe yükselir. Meşe,Karaağaç gibi yapraklı ağaçlardan sonra çam,
köknar ve ladin gibi iğne yapraklı ormanlar yen alır. Bu küçük vadide küçük
tarlalar yer alır.
Mahallenin evleri küçük dereye paralel olarak uzak uzak
sıralıdır. Tahmini binsekizyüz yıllarında üç değişik aileden üç hane gelip
buraya yerleşmiştir. Çünkü şimdi burada yaşayan insanlar üç değişik soyadı
taşımaktadırlar. Üç hane bir buçuk veya iki asırlık zaman içinde yirmi haneye
kadar çıkmışsa da 1960'11 yıllardan sonra göç vermeğe başlayıp tekrar sekiz
haneye inmiştir.
Eskiden dedelerimiz vadi boyundaki elverişli orman
alanlarını kesip tarla, çayır haline getirmişler. Yolsuz, izsiz, bakımsız
kalmış bu yörelerde insanlar bir çift öküzü, birkaç ineği, birkaç koyunu
beslemiş, ormandan açtığı tarlalarda arpa, mısır, patates gibi ürünler
yetiştirerek hayatı devam ettirmişler. Padişahlık dönemi baskısı, Rus esareti
ve Çirüğ denen yaylalarının son
sınır tesbitiyle elden gidişi burada yaşayanları ıstıraplara sokmuştur.
Atalarımız ilkel bir hayat yaşamış buralarda. Ocaklarda çıra yakmış
aydınlanmışlar. Ayakkabı yokmuş çarık giymişler. Besledikleri koyunların
yününden elde iplik yapıp kendi icatları ağaçtan tezgahlarda kumaş dokuyup
giymişler. Bazı bez, gaz, tuz, şeker ihtiyaçlar'ını Çarlık döneminde Batumdan
sırtlarıyla getirirlermiş.
Zaman içinde hep sıkıntılar sıkıntılar sürüp gitmiş. Bu
yörenin insanları açlığa kıtlığa rağmen hep barış içinde olmuşlar. Yüz
kızartıcı suçlar ve kan davaları hiç yaşanmamış buralarda.
Lagunet Mahallemizden Emekli öğretmen Mehmet Seçkin in kaleminden Köyümüz
Artvin İlinden Şair Dilinden Adlı Kitabından
Köyümüz öğretmenlerinden Fahrettin balcı'nın köyümüz tarihi hakkındaki araştırması da aşağıdaki linki tıklayarak izleyebilirsiniz.